Connect with us

Yenilenebilir Enerji

Arkın Akbay: Küresel Enerji Talebi 2050’ye Kadar Yüzde 18 Artacak!


Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı ‘Türkiye’nin Enerji Dönüşümünde 2035 Yol Haritası’ üzerinden sektörün geleceğini değerlendirdi. Akbay, “Dalgalı seyreden emtia ve ekipman maliyetlerine karşı alınacak önlemler, enerjide bağımsızlık hedefi ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkisi göz önünde bulundurulduğunda, enerji dönüşümünde hızlanmamız gerekiyor. Küresel enerji talebinin 2050 yılına kadar yüzde 18 artması beklenirken bu büyümenin çoğunun gelişmekte olan ekonomilerden kaynaklanacağı öngörülüyor. Bu kapsamda değerlendirilen Türkiye’nin, 2035’e kadar rüzgar enerjisine yönelik belirlediği 80 milyar dolarlık ve üretilen enerjinin taşınabilmesi için açıkladığı 28 milyar dolarlık iletim sistemi yatırım hedefi, yenilenebilir enerji sektörüne küresel trendlerin de önüne geçiren bir vizyon kazandırıyor.” dedi.

Küresel yeşil dönüşüm, sürdürülebilir bir geleceği inşa etme hedefiyle dünya geneli enerji üretiminde ve tüketicinin talebinde köklü bir değişim dalgası yaratıyor. Bu doğrultuda temiz enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar sürekli artış gösteriyor. Eksim Holding çatısı altında faaliyet gösteren Eksim Enerji’nin, yüzde yüz yenilenebilir enerji alanındaki yatırımlarıyla yenilenebilir enerjinin geleceğinde önemli bir rol almaya hazırlandığını kaydeden Eksim Enerji CEO’su Arkın Akbay, 2035 Enerji Dönüşüm Planı ve yenilenebilir enerjide küresel durum üzerine değerlendirmelerde bulundu.

ABD’li uluslararası yönetim danışmanlık firması McKinsey & Company’nin 2024 Global Enerji Perspektifi Raporu üzerinden küresel fotoğrafı yorumlayan Arkın Akbay, “Raporda, Paris Anlaşması’nın imzalanmasından bu yana geçen dokuz yılda önemli ilerlemeler kaydedildiği belirtilse de dalgalı seyreden emtia ve ekipman maliyetlerine karşı alınacak önlemler, enerjide bağımsızlık hedefi ve en önemlisi de iklim değişikliğinin yıkıcı etkisi göz önünde bulundurulduğunda, enerji dönüşümünde hızlanmamız gerekiyor. Devletlerin politika değişikliklerine ve küresel uzlaşıya odaklanması ve bu yönde somut adımlar atması şart. Özel sektör taahhütlerinin artmasına rağmen emisyonların hedeflenen hızda azalmadığını temkinli olarak takip ediyoruz. Enerji talebi beklenildiği gibi artıyor. Bu durum, mevcut kapasitenin dönüşmesini aşan ölçüde temiz enerji kaynaklarını devreye almamız gerektiğini bizlere gösteriyor. Net sıfır hedeflerine zamanında ulaşım için ekonomik yeşil finansmanın devreye girmesi kritik bir hale ulaştı.” şeklinde konuştu.

Yenilenebilir enerji talebi artışında yapay zeka etkili olacak

Küresel enerji talebinin 2050 yılına kadar yüzde 18 artacağına değinen Akbay, “Bu büyümenin çoğunun, Güneydoğu Asya, Hindistan ve Orta Doğu gibi gelişmekte olan ekonomilerin büyümesinden kaynaklanacağı öngörülüyor. Özellikle yüksek ısı gerektiren proseslerin de elektrikle karşılanacağı çözümlerin devreye girmesi, elektrikli araçların artan pazar payı, yapay zekanın iş modellerinde yükselişi ve bu doğrultuda veri merkezlerinin talebi, enerji talebinin artış hızına pozitif etki ediyor. Yapay zeka çözümleri, küresel ekonomiye yıllık 10 ila 15 trilyon dolar arasında ekonomik değer yaratma potansiyeline sahip. Veri merkezlerince, 2050 yılına kadar toplam elektrik talebinin yüzde 5 ila yüzde 9 yükselebileceği tahmin ediliyor. Bu talep artışı öngörüsünün dörtte birini bile karşılayabilmek için küresel ölçekte 50 ila 75 GW ek temiz enerji kaynağına ihtiyacımız olacak.” dedi. Bu ek talebin karşılanması sürecinde sürdürülebilirliğin nasıl sağlanacağının öne çıktığını vurgulayan Akbay, “Yeşil finansmanın etkin olarak devreye girmesi, talebin karşılanması, refahın tabana yayılması, gelir eşitsizliklerinin azaltılması ve iklim değişikliği yönünün ekosistemi tamir edecek şekilde dönüştürülmesi için azami önem taşıyor. Artık ekipmanı en ekonomik nerede üretiyorsak oraya yerli üretim dahil ekonomik finansman kaynaklarını sunabilmeliyiz. Ülkeler adil bir paylaşım ile kalkınmak için birlikte çalışmalı. Yalnızca büyük oranda kendisinin ürettiği ve bir diğerine ihraç ettiği ekipmanın finanse edildiği mevcut ortamı geride bırakmalı.” ifadelerini kullandı.

“2035 vizyonuna katkımızı yatırımlarımızla sürdüreceğiz”

Küresel durum ile birlikte Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji 2035 vizyonunu da değerlendiren Akbay, “Düşük karbon teknolojilerinin yaygınlaştırılması, enerji verimliliğinin artırılması ve yenilenebilir enerji kapasitesinin genişletilmesi gibi stratejiler, ülkemizin de enerji gündeminde yer alıyor. Küresel ısınmanın 1,5°C’yi aşmaması hedefine ulaşmak için 2030’a kadar karbon emisyonlarının yüzde 50 oranında azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzındaki payının yüzde 65-80 seviyelerine çıkarılması gerektiği belirtiliyor. Bu doğrultuda Türkiye’nin 2035’e kadar rüzgar enerjisine yönelik belirlediği 80 milyar dolarlık ve üretilen enerjinin taşınabilmesi için açıkladığı 28 milyar dolarlık iletim sistemi yatırım hedefi, yenilenebilir enerji sektörüne küresel trendlerin de önüne geçen bir vizyon kazandırıyor. 120.000 MW kurulu güç hedefine ulaşmak için her yıl devreye alınacak 7.500 MW rüzgar ve güneş projeleri, Türkiye’nin enerji bağımsızlığı ve arz güvenliği yolunda kritik bir rol üstlenerek sanayimizin rekabetçiliğine de değer katacak. Depolamalı rüzgar ve güneş enerji santralleri, mevcut tesislere kapasite artışı ve öz tüketim projeleriyle desteklenen bu büyüme planı, birim alanda enerji üretim verimini artıracak ve karbon salımını azaltacak kıymetli bir içeriğe sahip.” dedi. Akbay, 2035 vizyonuna Eksim Enerji yatırımlarıyla katkı sunmaya devam edeceklerini de ekledi.

“Yerli ekipman üretimine verilen katkı sürdürülebilir büyümeyi hızlandıracak”

Yerli ekipman kullanımına sunulan katkı payının depolama ünitelerinde de uygulanmasının, enerjide yeşil dönüşümü ivmelendireceğini ifade eden Akbay, “YEKDEM ve yerli katkı payı destekleri, sanayimizin ürün yelpazesini genişletmenin yanı sıra ihracatımıza da katkı sağladı. Özel sektör ve devlet kurumları arasındaki yenilenebilir dönüşüm finansmanına yönelik iş birliği, küresel rekabette güçlü bir konum edinmemizi destekliyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, alternatifleri olan fosil yakıtlara oranla daha ekonomik maliyet fırsatı sunarak ülkemizin ortalama elektrik enerjisi maliyetlerinin düşmesine katkıda bulunuyor. Bu vesileyle sanayimizin rekabetçiliğini artırıyoruz. Sektör olarak entelektüel ve mali sermaye birikimini, üretim kalitesinin ve kurulu gücün artırılmasına kullanabiliyoruz, tüketicilerimize daha ekonomik elektrik enerjisi tedarik ediyoruz. Artık sıra sanayimizin uzun vadeli elektrik tedarik anlaşmaları ile elektrik enerjisi maliyetlerine uzun süreli öngörülebilirlik sağlamasına geldi. Böylece sanayimiz rekabetçiliğini ve yenilikçiliğini artırmak için kendi alanındaki verimlilk yatırımlarını önceliklendirebilecek, kendisine enerji yatırımları ile çok da hakim olmadığı yeni bir odak alanı açmamış olacak.” dedi.

 

 

 

Tıkla Yorum Yap

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yenilenebilir Enerji

“Yenilenebilir hidrojen, öncelikle karbonsuzlaşması zor sanayi ve ulaştırma sektörlerinde yaygınlaşacak”


HURA Enerji Dönüşümü Merkezi, Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Sürecinde Yenilenebilir Hidrojen: Öncelikli Uygulama Alanları ve Politika Önerileri’ raporunu yayınladı.

Çalışmada, Türkiye ekonomisinin karbonsuzlaşmasında önemli bir rol oynaması beklenen yenilenebilir hidrojen ve türevlerinin sektörel kullanım alanları incelendi. Raporda, yenilenebilir hidrojen ve türevleri için öncelikli sektörler belirlenirken, Türkiye’de söz konusu sektörlerin yapısal analizinin yanı sıra sektörel fayda-maliyet analizleri de yürütüldü. Yenilenebilir hidrojen ve türevlerinin 2053 yılına kadar Türkiye ekonomisinde oluşturabileceği sektörel faydalar hesaplanırken, yenilenebilir hidrojen ekosistemi ve piyasasına dair politika önerilerine yer verildi.

Rapor, SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi ve İzmir Kalkınma Ajansı tarafından bugün düzenlenen bir çevrimiçi lansman toplantısı ile duyuruldu.

SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi Direktörü Alkım Bağ Güllü, yenilenebilir hidrojen ve türevlerinin Türkiye’nin sanayi ve ulaşım gibi karbon yoğun sektörlerinde karbonsuzlaşmayı sağlamak ve enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için büyük bir potansiyel taşıdığını vurguladı. Güllü, “Bununla birlikte hidrojenin azami fayda sağlayacağı sektörlerde kullanımına öncelik verilmesi, diğer karbonsuzlaşma teknolojileriyle doğrudan rekabete girmemesine özen gösterilmesi ve doğrudan elektrifikasyonu tamamlayıcı bir rol üstlenmesi gerekiyor. Yenilenebilir hidrojenin öncelikli sektörlerde kullanımının teşvik edilmesi temel strateji olmalı. Yenilenebilir hidrojen ekosistemi, yatırımcılar açısından öngörülebilir bir piyasa ortamı oluşturulması ile sağlanabilir. Bunun için ise yenilenebilir hidrojeni de içeren bütüncül enerji dönüşümü politikalarına ihtiyacımız olacak” diye konuştu.

İzmir Kalkınma Ajansı Yatırım Destek Ofisi Koordinatör V. ve Yenilik ve Girişimcilik Politikaları Birim Başkanı Dr. M. Sencer Özen, yaptığı konuşmada, “Avrupa Birliği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması sera gazı emisyonu yüksek, enerji yoğun sektörlerde dönüşümü zorunlu kılmaktadır. Sektörlerin karbonsuzlaşma süreçleri ve yeşil dönüşümde son yıllarda öne çıkan yenilenebilir hidrojen ve türevleri 2053 net sıfır emisyon hedeflerimize ulaşma bakımından da büyük bir potansiyel sunmaktadır. Yatırım perspektifi açısından ülkemizin, sahip olduğu yenilenebilir enerji kaynakları ile küresel hidrojen pazarında güçlü bir oyuncu olacağı değerlendirilmektedir. Ülkemizde yenilenebilir hidrojen teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve piyasa temelli mekanizmaların oluşturulması için Avrupa Birliği düzenlemeleri açısından öncelik arz eden sektörler başta olmak üzere stratejik alanlarda fosil yakıtlar yerine hidrojene geçiş strateji ve altyapısının oluşturulması oldukça önemlidir” dedi.

SANAYİ VE ULAŞTIRMA ÖNCELİKLİ SEKTÖRLER

Raporda, yenilenebilir hidrojen teknolojisi ile ilgili araştırma-geliştirme süreçlerinin ve verimlilik artırım konusundaki çalışmaların devam etmesi nedeniyle, kısa-orta vadede sınırlı miktarda yenilenebilir hidrojen kullanılabileceği vurgulanıyor. Bununla birlikte, yenilenebilir hidrojenin diğer karbonsuzlaşma teknolojileriyle (ısı pompaları, elektrikli araçlar vb.) doğrudan rekabete girmemesinin önemine dikkat çekilerek, hidrojenin, rüzgar ve güneşten üretilen elektriğin verimli kullanımını destekleyerek doğrudan elektrifikasyonu tamamlayıcı olması gerektiği belirtiliyor.

Yenilenebilir hidrojenin Türkiye sanayisinin öncelik ve katma değer açısından ilk olarak gübre, demir-çelik, kimya ve petrokimya (rafineriler dahil) sanayinde, orta-uzun vadede ise cam, seramik sektörleri ile uzun mesafe taşımacılığında kullanılabileceği belirtilen çalışmada, 2025-2053 yılları arasında sektörler bazında değerlendirme yapılarak yenilenebilir hidrojen kullanılması halinde kümülatif fayda ve emisyon azaltımı sonuçlarının ne olacağı incelendi.

Demir-Çelik: Türkiye, 2023 yılında 33,7 milyon ton (Mt) üretim ile dünyada en büyük sekizinci çelik üreticisi ve en büyük dokuzuncu ihracatçısı oldu. Diğer ülkelerin aksine üretimin yüzde 70’inden fazlası elektrik ark ocaklarıyla yapılmakta. Bu durum, elektrifikasyon kapsamında Türkiye’nin dünya ortalamasına (yaklaşık yüzde 35) kıyasla daha iyi bir durumda olduğunu gösteriyor. Yürütülen fayda-maliyet analizleri sonuçlarına göre, sektörde yenilenebilir hidrojen kullanımının kümülatif faydası 2025-2053 yılları arasında 9,5 milyar dolar, öngörülen emisyon azaltımı ise 85,8 Mt CO2 olarak hesaplandı.

Çimento, Cam ve Seramik: 2023 yılında 81,5 Mt’a ulaşan çimento üretimi ile Türkiye küresel ölçekte beşinci, Avrupa’da ise lider üretici konumunda. Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) kapsamında olan çimento sektöründe, AB ülkelerine ihraç edilecek çimento ve çimento ham maddesi klinkerin karbon yoğunluğunun düşürülmesi gerekiyor. Yenilenebilir hidrojen kullanımı, çimento sektörü kaynaklı emisyonları yüzde 35-40 seviyesinde önleyebilir.

Cam üretim sürecinde hidrojenden yararlanabilmek için fırın teknolojisinin ve yanma süreçlerinin hidrojen alevinin özelliklerine uyumlu olarak tasarlanması gerekiyor. Çimento, cam ve seramik sektöründe fırınlarda yüksek ısı ihtiyacı için yakıt olarak yenilenebilir hidrojen kullanımı ile 2025-2053 döneminde kümülatif olarak 50,3 milyar dolar fayda ve 272,6 Mt karbon emisyon azaltımı sağlanabileceği öngörülüyor.

Kimya, Petrokimya ve Gübre: Kimya sektörü ağırlıklı olarak petrokimya, gübre, ilaç vb. ürünlerin üretiminin gerçekleştiği tesislerden oluşmakla birlikte, sektörün enerji tüketiminin yüzde 64’ü hem ham madde hem de yakıt olarak kullanılan fosil yakıtlardan oluşuyor. 2025-2053 boyunca kimya, petrokimya ve gübre sektörlerinde yenilenebilir hidrojen kullanımının toplam faydası yaklaşık 6 milyar dolar, emisyon azaltımı ise 32 Mt CO2 olarak hesaplandı.

Ulaştırma: Sektörde, özellikle uzun mesafe taşımacılığı Türkiye’nin uluslararası ticareti kapsamında kritik öneme sahip. 2023 yılında ihracatın yüzde 65,9’u, ithalatın ise yüzde 68,7’si uzun mesafe taşımacılığıyla gerçekleştirildi. Ulaştırmada kısa vadede doğrudan elektrifikasyonun öncelikli bir strateji olması; orta vadede ise uzun mesafe taşımacılığında, hidrojen ve türevlerinin daha yaygın olarak kullanılması bekleniyor. Ulaştırma sektörü kapsamında yapılan fayda-maliyet analizi sonucunda, yenilenebilir hidrojen ve türevlerinin kullanımı ile 2025-2053 döneminde kümülatif olarak 17,6 milyar dolar fayda ve 207,6 Mt karbon emisyonu azaltımı sağlanabileceği hesaplandı.

Elektrik sektörü: Elektrik sektöründe yenilenebilir hidrojenin depolanarak kullanımı öncelikli bir strateji olarak değerlendirilmiyor. Uzun vadede, güneş santrallerinin şebekede yüksek kapasiteye ulaşması durumunda yenilenebilir hidrojenin mevsimsel depolama için kullanılması arz güvenliğini ve şebeke esnekliğini artırmada kullanılabilir. Analiz sonuçları elektrik sektöründe yenilenebilir hidrojenin kullanılmasının projeksiyon dönemi boyunca toplam 47 milyar dolar fayda ve 429 Mt karbon emisyonu azaltımı sağlayabileceği değerlendiriliyor.

 

Raporda, Türkiye’de yenilenebilir hidrojenin kullanımının başlaması için şu öneriler getirildi:

 

  • Yenilenebilir hidrojen ve türevlerinin en faydalı oldukları ve doğrudan elektrifikasyonun tek başına yetersiz kaldığı sektörlerde kullanımına öncelik verilmeli.
  • Doğrudan elektrifikasyonun, net sıfır karbon emisyonlu bir ekonomiye geçişte yeterli olmadığı sektörlerde özel hedefler oluşturularak yenilenebilir hidrojen ve türevlerine olan talep teşvik edilmeli.
  • Yerli arzı teşvik etmek için yenilenebilir hidrojen üretimine mali teşvikler sağlanmalı.
  • Ulaşım sektöründe enerji dönüşümü teşvik edilerek yenilenebilir hidrojen ekosistemi oluşturulmalı.
  • Hidrojenin üretimi, taşınması, dağıtımı ve kullanımı açısından havalimanı ve liman altyapıları iyileştirilmeli.
  • İdari izin süreçleri ve ilgili destek mekanizmalarının belirlendiği, sektörler arası üretim ve gelişim planlarını koordine eden bir kamu birimi oluşturulmalı.
  • Ticari olarak yaygınlaştırılması için kamu-özel sektör ortaklıkları kapsamında karma finansman imkanları sağlanabilir.
  • Sanayide kullanılacak yenilenebilir hidrojene ilişkin teknik ve güvenlik standartları yasal bir çerçeve kapsamında düzenlenmeli.
  • Elektrik sektöründe kullanılacak yenilenebilir hidrojenin üretimi ve depolanmasına yönelik teknik standartlar oluşturulmalı.
  • Yenilenebilir hidrojen üretim fazlası için ihracat stratejisi oluşturulmalı.
  • Elektrolizör teknolojilerinin yurt içinde geliştirilmesi için Ar-Ge faaliyetleri desteklenmeli.
Continue Reading

Yenilenebilir Enerji

Polat Enerji ve T Dinamik, Geycek Santralleri İçin 13,4 MWh Enerji Depolama Sistemi Kuruyor


Polat Enerji, Geycek Enerji Santali’nde depolamalı kapasite artışı kapsamında Türkiye’nin ilk Rüzgar+Güneş Hibrit santrallerine entegre enerji depolama tesisi için T Dinamik ile sözleşme imzaladı.

Polat Enerjinin Kırşehir, Mucur’da 168 MW rüzgar 46,6 MW güneş kurulu gücüyle Türkiye’nin en büyük yenilenebilir santralleri arasında yer olan Geycek santrallerine T Dinamik iştiraki Tegnatia tarafından 10 MW gücünde, 13,4 MWh kapasiteli enerji depolama sistemi kurulacak. Proje kapsamında, dünya çapında enerji depolama alanında lider olan Sungrow markasının ürünleri kullanılacak.

Bu sözleşme, Türkiye’nin ilk Şebeke Ölçekli Rüzgar, Güneş ve Batarya Enerji Depolamalı Sistemli hibrit santralinin hayata geçmesi sürecinin ilk adımı olacaktır. Yenilenebilir enerji üretiminde sürdürülebilirlik, yenilikçilik ve verimliliği ön planda tutan Polat Enerji, bu yatırım ile birlikte Türkiye’nin bu sektörde yine ilklerden biri olmayı hedeflemektedir.

Projenin hayata geçmesiyle birlikte, rüzgar ve güneş enerjisi kaynaklarından elde edilen üretim, batarya enerji depolama sistemleri aracılığıyla en verimli şekilde yönetilecek. Bu entegre yapı, şebeke kararlılığına katkı sağlarken, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını maksimum düzeye çıkararak Türkiye’nin enerji bağımsızlığına ve enerji dönüşümüne destek olacaktır.

Polat Enerji, T Dinamik Enerji ve Tegnatia EPC iş birliğiyle gerçekleşecek proje ile Türkiye’nin yenilenebilir enerji kapasitesine önemli bir katkı sağlayacak.

Continue Reading

Yenilenebilir Enerji

Milpes’ten tasarımı ve yazılımı yerli invertör


Enerji Günlüğü’den Mahmut Dayıoğlu’nun özel haberine göre Enerji arz güvenliği ve buna bağlı olarak enerji bağımsızlığı sadece Türkiye’nin değil, tüm ülkelerin öncelikli meselelerinden biri. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın açıkladığı stratejik planlar, YEKA projeleri ve durmaksızın süregiden enerji diplomasisi bu önceliğin bir ispatı. Enerji ana başlığı altında en çok gündeme gelen alt başlıklar ise sürdürülebilirlik, yenilenebilir kaynaklar ve enerjide yerlilik olarak dikkat çekiyor. 

Bir ülkenin kendi enerji kaynaklarını kendi geliştirdiği ekipmanlarla üretmesi de stratejik öneme sahip. Bu yerlilik bir yandan dışa bağımlılığı ortadan kaldırırken, diğer yandan da milli kaynakların ve servetin yurtiçinde kalmasını sağlıyor.

Son dönemde kurulumları artan yenilenebilir enerji santrallerinde de devletin getirdiği önemli yerlilik şartları var. Örneğin Enerji Bakanlığı’nın açıkladığı YEKA şartnamelerinde tekliflerin en az yüzde 75 yerlilik oranına sahip olmaları gerekiyor. Bu şartlar, Çin mallarının egemenliğindeki ekipman pazarında yerli girişimlerin de filizlenmesini sağlıyor.

Bu girişimlerden biri de Ankara merkezli Milpes Elektronik. Şirket, 1995 yılında kurulan ve sektörde enerji altyapısına yönelik alıp yerine getirdiği taahhüt işleriyle tanınan Ayduran Elektrik’in bir kolu.

Sektörde artan güneş enerjisi santral yatırımlarını takip ederek güç elektroniği alanında bir fırsat görüp bu alana yatırım yapan Milpes, tamamen yerli malzeme, işçilik ve yazılım kullanarak kendi invertörlerini üretmeye başlamış. Milpes Elektronik Yönetim Kurulu Başkanı Bilal Ayduran, Enerji Günlüğü’nün sorularını cevapladı:

Ayduran Elektrik ve Milpes Elektronik ne iş yapar bize anlatır mısınız?

Ayduran Enerji 1995 yılında kuruldu. Biz enerji alanında faaliyet gösteriyoruz. Daha çok elektrik altyapı taahhüt işleri, dağıtım ve iletim sektörü altyapısında tesis işleri yapıyoruz. 2010 yılında biri Artvin’de biri Antalya’da 2 hidroelektrik santral yatırımımız oldu. Böylece enerji sektörünün diğer bir koluna da girmiş olduk. 2023 yılı itibariyle kurduğumuz Milpes Elektronik adlı şirketimizle de güç elektroniği alanında yer almak istedik.

Taahhüt işi yapan bir firma neden üretime girmek ister?  

Taahhütte belli bir süre iş yaptıktan sonra başka bir alana kaymanız gerekiyor. Baktığınız zaman Türkiye’deki taahhüt şirketlerinin hepsinin bir değişim geçirdiğini görürsünüz. Solar invertör kısmında böyle bir fırsat görünce şirket olarak buna yatırım yapmak istedik.

Bu yöndeki kararınızdan sonra nasıl ilerlediniz? 

1731838845731.jpegMilpes Elektronik 2023 yılında kuruldu. Güç elektroniği alanında başladık ama şu an özellikle ilgilendiğimiz konu solar invertör üretimi. Buna da deneyimli Ar-Ge ekibimizle birlikte yola çıkarak başladık. Ekibin özellikle solar invertör konusunda yaklaşık 6-7 yıllık tecrübe ve bilgi birikimi var. Bir Ar-Ge laboratuvarı kurduk. Burada ilk ürünümüzü tasarlamaya başladık. İnvertörlerin tasarımından yazılımına kadar her şeyi yerli kaynaklarla yapıldı. Tamamen kendi üretimimiz. Herhangi bir dışa bağımlılığımız yok bu konuda. Şu anda 25 kW ve 33 kW’de iki ürünün tasarımı bitti, testlerini de başarıyla geçti, Aralık ayında üretime başladık.

Seri üretim mi olacak sipariş bazlı mı üretim yapacaksınız? 

Sektörde daha çok proje bazlı çalışıldığı için tabii ki sipariş bazlı üretim bizim önceliğimiz olacak. Belli bir miktar stok yapılır mutlaka ama daha çok sipariş bazlı gideceğiz.

Farklı ürünler de gelecek mi? 

Az önce de söylediğim gibi, bu iki üründe üretime Aralık ayında başladık. Ar-Ge çalışmaları da devam ediyor, çünkü bu iki ürünle sınırlı kalmayacağız. Özellikle 50 kW ve 125 kW ürünlerimizi de 2025 yılı içinde çıkarmayı planlıyoruz. Üretimlerimiz bunlarla devam edecek.

25 kW ve 33 kW dediniz, bunların diğer özelliklerinden söz edebilir misiniz? 

Bu ürünler çatıda veya arazide kullanılabilir. Öyle bir ayrım yok. Ama arazi GES’ler daha yüksek güçlerde olduğu için 100 kW bir tane yerine 33’ten 3 adet kullanmanız gerekir. Orada bir fayda-maliyet analizi yapılması gerekiyor. Onun için bu güçler daha çok küçük arazi GES’leri veya çatı tipi GES’ler için uygun. Ama 50 ve 125 kW’lık invertörler çıktığında onlar arazi GES’lere daha uygun olacak.

Bu işe karar verdikten sonra ne tür zorluklarla karşılaştınız? İşler nasıl ilerledi? 

Bu işlerin Ar-Ge kısmı hep zordur. Ama bizim en çok zorlandığımız kısım tasarım oldu. O aşama çok zaman alıyor. Bir yatırım yapıyorsunuz, finansman bulmanız, koymanız gerekiyor. Türkiye’de yatırım ortamında faizler çok yükseldi. Dolayısıyla biz bunu hep özsermayeden yapmak durumunda kaldık. Uygun krediler, destekler olmadı. Şu ana kadar tamamen özkaynaklarla finanse ettiğimiz bir proje.

TÜBİTAK veya üniversitelerden herhangi bir destek aldınız mı?

milpes-vertical.jpgTÜBİTAK’tan Ar-Ge desteği aldık. Projemiz desteğe uygun görüldü. Şu anda bitmek üzere olan bir destek programındayız. Bunun dışında yatırım teşvik belgesi aldık. Farklı başvurularımız da var ama şu ana kadar alabildiklerimiz bunlar.

Bu alanda çok rekabet var. Yabancı markaların yanında başka yerli girişimler de varken, yatırımcılar neden sizinkini tercih etsin ki? 

Önce yerlilik kavramını bir tartışmak lazım. İnvertör üreten yerli şirketler olduğunu biliyoruz. Bir sürü firma farklı komponentlerde de “yerli üretim yapıyoruz” diyor ama bunların ne kadarının tasarımı, yazılımı kendilerine ait, orası tartışılır. Peki bizi niye tercih etsinler? Öncelikle, bütün tasarım ve yazılım ile uzaktan izleme sisteminin kendimize ait olduğu için kimseye bağımlı olmadığımızı söyleyeyim. Dolayısıyla kullanıcılara, kendilerine yönelik çözümler de sunabiliyoruz. Bir sıkıntı, sorun çıktığı zaman anında müdahale edebiliyoruz, hemen değiştirebiliyoruz. Başka birinden izin almamız veya başka bir tasarımı incelememiz gerekmiyor.

Yerli ürün kullanımı teşvik edildiği için şu anda işin önü açık görünüyor, peki daha ilerisi için neler öngörüyorsunuz? 

Enerji bakanlığının açıkladığı strateji planlarına göre, 2030 ve 2050 enerji yatırımı hedeflerinde büyük çoğunluğun GES yatırımı olduğunu görüyoruz. GES yatırımı olduğu sürece invertör ihtiyacı bitmeyecek. Biz invertör ihtiyacının önümüzdeki senelerde daha da büyüyeceğini düşünüyoruz. Bizim en önemli motivasyonumuz da bu zaten.

Yerlilik konusunda görüşleriniz nedir?

Yerlilik kavramı biraz tartışmalı. Yurtdışından parçaları getirip, burada birleştirip “Biz yerliyiz” diye ortaya çıkan da var. Dolayısıyla bizi korkutan şeylerden biri Avrupa Birliği ve ABD’nin yaptırımları nedeniyle Çinli firmaların Türkiye’ye gelip yerliymiş gibi üretim yapmaları ve bu ürünleri satmaları. Başka alanlarda bunu yapan firmalar var. Bu da devletin verdiği teşviği baltalayan bir uygulama oluyor.

Yani devlet gerçek yerlileri korumalı diyorsunuz…  

Şu anda otomotivde, elektrikli otomobillerde de aynı şeyi konuşuyoruz. Güneş panelinde de aynı şeyler oldu ve engelleme getirildi. Hücre üretimi yapılması gerekiyor. Ama bundan önce serbestti, iki yıl boyunca herkes her şeyi sattı. Bir sabah kalktığımızda farklı bir yönetmelikle karşılaşabiliriz. Enerji piyasasında yatırımcıları korkutan en büyük sıkıntılardan biri bu. Bu nedenle pek çok şirket Türkiye yerine Avrupa’da, Balkanlar’da, İtalya’da yatırım yapmaya çalışıyor. Bir yatırım yapıyorsunuz, bunun geri dönüşünü hesap ediyorsunuz. Siz yatırıma başladıktan sonra bir de bakıyorsunuz yeni bir karar veriliyor. Yatırımınızın dönüşü 3 sene ise birdenbire 6 sene oluyor. Ya da 6 sene ise 1 seneye düşüyor. Şansa kalmış…

Kaynak: Mehmet DAYIOĞLU Enerji Günlüğü 

Kaynak: Milpes’ten tasarımı ve yazılımı yerli invertör

Continue Reading

En Çok Okunanlar